James Dean, Elton John, Michael Jackson, Elvis Presley.. Gelmiş geçmiş en büyük yıldızlar. Say say bitmez. Ne galaksi dayanır, ne de biz. Anaksagoras'a göre de öyleydi. Bizim yıldızların çocukları olduğumuzu söylemişti. Tabi zamanın tragedya oyuncularından söz etmiyordu. Tabii ben de Justin Bieber veya diğerlerinden söz etmiyorum. Bildiğimiz, kaderi veya insan davranışlarını belirlediklerine inanılan sonsuz sayıdaki gök cisimlerinden söz ediyorum. Hani o gökyüzünde durdukça ruhunuzu incelten, adına şiirler yazılan ne yaşının belli, ne de ölümünün belli olduğu yıldızlar..
Evren deyince akla gelen birkaç şeyden biridir ki yıldız; gök cisimlerinin tümüne verilen isimdir. Gezegenlerin oluşumunda yıldızların hayatları önemlidir. Gerçek yıldızların hayatlarını bizim ülkedekiler kadar merak etmiyorsunuzdur o ayrı. Biraz laf sokuşturduktan sonra konuma gireyim. Yıldızların doğum ve ölümleri geçirdikleri kazalar(çarpışmalar) sonucunda birtakım fiziki tepkimeler oluşur. Yıldız tozları ve parçaları uzaysal boşluğa dağılır. Bu dağılan parçalara ve tozlar gezegenleri oluşturur ve de bazı canlıları.. Eğer varsa ki bana kalırsa bizim güneşin 300 katı kadar olan( ki ondan daha büyükleri de mevcut)evrende yalnız olmamız mümkün değil, başka gezegenlerdeki canlı oluşumlarının da kaynağıdır.
Bunu sadece ben söylemiyorum oğlum Stephen Hawking de söylüyor.
Çünkü yıldız çekirdeklerindeki nükleer reaksiyonlardan oluşan elementler evrene dağıldı. Bazıları birbirini yuttu ve yeni yıldız doğumu ortaya çıktı ya da ölümü. Dünya'nın ilk patlamalardaki yıldızlardan oluşmadığı söyleniyor. Çünkü o yıldızlarda ağır elementler yokmuş. Çarpışmalar ve patlamalar sonucunda "kelebek etkisi" yaratılarak nasıl ki enerji açığa çıkıyorsa gezegenlerdeki canlı oluşumları ve bu türlerin değişimi ve gelişimi bulunduğu şartlara göre farklılık göstermiştir. Carl Sagan'ın da dediği gibi "hepimiz yıldız tozundan mürekkebiz". Bu konuyu bu yazıdan sonra detaylı bi şekilde araştırmak istiyorsanız eğer burada okuduğunuz isimleri anahtar sözcükler olarak kullanabilirsiniz. Mesela araştırmanızda karşınıza çıkacak bir isim de Alex Filippenko'dur. Hatta kendisinin Pelin Batu ile olan röportajında bu konuyla ilgili bir söylemine şahit olmanız mümkün. Uzun lafın kısası, 21. YY'a ait bu bulgular İsa'dan önce 500-428 yılları arasında yaşamış Anaksagoras tarafından zaten söylenmişti. Anaksagoras'ın bu söylemine bir meteoridi inceleyerek ulaştığından söz edilir. Ona göre "her şeyde her şeyden biraz vardır". Bu demek oluyor ki siz ölünce de bozulan etlerinizdeki bazı atomlar toprağa havaya suya karışabilir. Çünkü atom birbirine lego gibi eklenebilen bir yapıdadır. Bu anlatılanların tümü bizi de evrenin bir parçası yapar. Şimdi diyeceksiniz ki yıldızlardan buraya nasıl geldik. Ha yıldız ölmüş, ha insan. Hikaye aynı, ondan dağılanlar bir başkasına ekleniyor.
Bu konuda "Modern döneme ait iki örnek olarak Anaksagoras'ın ne kastettiği anlamaya yardımcı olabilir. Günümüzde lazer tekniği sayesinde "hologramlar" oluşmaktadır. Bir otomobil hologramı parçalansa da, hala otomobil resmini bütün halde görebiliriz. Hatta elimizde daha önce tamponu gösteren parça olsa bile! Çünkü küçük resim en küçücük parçada bile yer almaktadır". -Sofi'nin Dünyası 1994
Vücudumuzun da bundan farkı tabii ki yoktur. İsterseniz parmak ucunuzdan, isterseniz kaba etinizden bir parça koparın,i bu parçada size ait olan bütün özellikler vardır ki yıldızlara ait olan bazı özelliklerin de bizde olduğu gibi. Örnek mi? Örneğimiz kanımızda. Kanımızdaki demir, kalsiyum, vücudumuzdaki yıldızların çekirdeğinde de mevcut. Bu ve bunlar bizi evrenin parçaları yapar. Buna kaostan doğan düzen mi dersiniz, biri ölür biri doğar mı dersiniz, bilemem. Ancak benim de katıldığım şu var ki "her şeyde her şeyden biraz vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder