21 Haziran 2012 Perşembe

Hayat Bazen Çok Mikrokozmos



Yine hayatı anlamlandırmaya çalıştığım bu ikinci yazıda biraz derin kaçacağım.Hep takip ettiğim bir şey vardır.Küçük ve büyüğün benzerliği ve değişimi..Düşünmeye zorlayayım o zaman.

Bebekler tatlı varlıklardır.Bu pirupak varlıklar yılların onların masumluklarını bozmadıkları zamanlara kadar, kalbi olan herkes için sevilir, okşanırlar.Yeni konuşmaya başladıkları zamanlar, yeni yürümeye başladıkları zamanlar, hayalgücünün doruklarda olduğu ve mutlu olmanın bir oyuncak kadar kolay olduğu dönemler, hayatlarının en masum oldukları zamanlardır.En sevilesi dönemleridir.Ta ki beynin doğasıyla etkileşime girdiği, artık daha çok güçlendiği zamanlara kadar.

İnsan zihniyle doğasına hükmetmeye başladığı zaman güçlenir.Bu insanın bildiği zamana işaret eder.Bildiklerini eyleme dökmeye başladığı an, insanın masumiyetinin kayboluşuna işarettir.Bilgi güç müdür değil midir, filozofların dahi çözemediği meseleye giremicem haddimi aşmayarak.Fakat bilmenin çok daha fazla mutluluk getirmeyeceği fikrimi yansıtabilirim.

Dünya insanın onun doğasını kendi menfaatine doğru kullandığı zaman bozulmaya başladı.İnsanın hayatındaki doğa ile savaşı sadece kendine zarar değil, dünyaya da zarar verir.Savaşlar, yıkımlar, kardeş kavgaları da insanın kendi doğası ile savaşından başka bir şey değildir.Her şey sınırsız isteklerdendir.

Yani hayat da her şey gibi başlangıcında cicim aylarındadır.Hayata hükmetmeyi bilerek, öğrenerek ve bunları uygulayarak sağlarsınız.Yıkarsınız da yıkılırsınız da.Dünya da hastalanır, insan da.İkisinin de bozulan sistemini onarmak için çeşitli yöntemleri vardır.İkisi de birtakım şeyler ile savaşır.Dünya insanıyla, insan mikrobuyla.Sistem hep aynıdır.Şekiller değişir.Aslında kainatta her şey değişir.Değişmeyen bazı şeyler de vardır.Bunlar da sistemlerin kendisidir.Gezegenler muhteşem bir ahenk ile birbirleri arasında ilişki kurar.Maddenin atomundaki nötronlar ve protonlar da.Birileri güneşin, diğerleri çekirdeğin etrafında semazenlik yapar.Yani yukarıdaki aşağıdakine benzer, aşağıdaki yukarıdakine...

Vahşi hayvanın küçüğünün dahi sevimli olduğunu gözleyebilirsiniz.Onda da aynı şey geçerlidir.Kendi gücünü yakalayana kadar korur bu özelliğini.Kendi kendine yetmeye başladığında sevimliliği gözden kaybolmaya başlar.Çünkü gücün verdiği asalet ya da vahşilik duruşu bedeninde belirmeye başlamıştır. Mahlukatların en akıllısı insanda da durum farksızdır.Muhtaçlığın kayboluşu masumiyetin kayboluşuyla paraleldir.Masumiyet de insan için izafi olabilir.

Parça bütünün bilgisini taşır.Bu bir yasadır.İnsan ve diğer varlıklar birbirlerinin parçası ve aynı zamanda bütünün, yani evrenin parçalarıdırlar.Kopamazlar.İnsan zincirin mükemmeliyeti tamamlayan halkasından biridir.Bu paragrafın ilk cümlesi ezoterizmin temel yasasıdır.Siyasi düşünceler, felsefe, dini ilimler ve bilim...Hepsi insanın kendisini ve doğasını merak etmesinden doğmuştur.İşte "büyük patlama" bunları düşünmeye sevk eden meraktır.Temelde yatan ana neden mikrokozmos, yani küçük evren olan insandır..
Pardon "İlim kendini bilmektir" diye kim söylemişti?

                                               Her dem yeni doğarız, bizden kim usanası.?

İnsan bütün evrenin özelliklerini kendi hayatında yaşar, uygular ve kullanır.İnsan da gezegendir, yıldızdır, meteordur.İnsanın da gezegeni vardır, yıldızı da.Kozasından çıkan tırtıldır da insan.Zamanı gelmiştir.Başlangıcın sonuna da varmaya az kalmıştır.Böyle bir kısır döngüdür.Her şey birbiriyle iç içedir.Bu halklar birbirinden asla ayrışmaz.Çünkü zihin ve ruh ölmez.Bedendir çözülen toprağı görünce ki o da veda etmez.Cem Karaca'nın sözünü hatırlatalım o zaman.

                  Yol dediğin yol gibi ulaşmalı bir yere.Biz dön baba dönelim, geliyoz aynı yere.


Hiç yorum yok: